
"Silahlı bir çatışma genellikle beş saniyeden daha kısa sürer ve iki ila dört fişekle sonuçlanır.".

Silahsız Bir Toplumun Gerçekliği
Bazı politik çevreler ve medya organları, bireysel silahlanmayı doğrudan şiddetle ilişkilendirerek silahsız bir dünyanın daha güvenli olacağı tezini öne sürmektedir. Ancak bu iddia, verilerle desteklenmeyen bir yanılsamadan ibarettir. Suçluların yasaları ihlal ettiği gerçeği göz ardı edilerek, suçun temel sebebi olarak silahların varlığı gösterilmektedir. Oysa tarih ve istatistikler, silah taşıyan bireylerin suçlular için önemli bir caydırıcı unsur olduğunu kanıtlamaktadır.
Silahsızlanmanın güvenlik sağlayacağı iddiası, Amerika, Avrupa ve Avustralya’da yapılan araştırmalarla çürütülmüştür. Yasal silah edinme hakkının kısıtlandığı ülkelerde suç oranlarının arttığı gözlemlenmiştir.
Örneğin, İngiltere’de bireysel silahlanmanın yasaklanmasından sonra, ev içi saldırı ve gasp olaylarının yüzde 40 arttığıtespit edilmiştir. Bu durum, silahsız toplum oluşturma çabalarının beklenenin aksine olumsuz sonuçlar doğurduğunu göstermektedir.

Silah Kontrolü ve Suç Oranları Üzerine Gerçekler
Silah yasaklarının suç oranlarını düşürdüğüne dair sağlam bilimsel bir çalışma bulunmamaktadır. Aksine, yapılan araştırmalar ve sahadan alınan veriler, yasal silah edinme hakkının kısıtlanmasının suçu önlemediğini, aksine artırdığını ortaya koymaktadır.
Örnekler:
FBI verilerine göre, 2020 yılında sıkı silah yasalarına sahip Chicago ve New York’ta cinayet oranları %50, silahlı saldırılar ise %95 oranında artmıştır.
Heritage Foundation araştırmalarına göre, suçlular, silahsız bireyleri hedef alma eğilimindedir. Yasal silah taşıyan bireylerin olduğu bölgelerde suç oranlarının düştüğü gözlemlenmiştir.
Avustralya’da 1996 yılında yürürlüğe giren silah yasaklarından sonra, suç oranlarının ilk beş yıl içinde %60 arttığı rapor edilmiştir.
İngiltere’de bireysel silahlanma yasaklandıktan sonra, hırsızlık ve saldırı vakalarının %40 arttığı ve polisin müdahale süresinin uzadığı görülmüştür.
Bu veriler, silah yasaklarının suçu azaltmadığını, aksine suçlular için daha elverişli bir ortam yarattığını açıkça göstermektedir.
Silahların Suç Üzerindeki Caydırıcı Etkisi
Bireysel silahlanmanın suç üzerindeki caydırıcı etkisi National Crime Victimization Survey (NCVS) tarafından da doğrulanmıştır. Yapılan araştırmalara göre:
Meşru müdafaa amacıyla ateşli silah kullanılan olayların %80’inde, saldırgan kaçmış ve silahın ateşlenmesine gerek kalmamıştır.
Bireysel silahlanma hakkı olan bölgelerde ev soygunları ve silahlı saldırılar belirgin şekilde azalmaktadır.
Harvard Üniversitesi Kriminoloji Araştırması, silahlı sivillerin bulunduğu bölgelerde suç oranlarının düşük olduğunu ve suçluların bu bölgelerde daha temkinli hareket ettiğini ortaya koymaktadır.
John R. Lott Jr.'ın "More Guns, Less Crime" araştırması, bireysel silahlanmanın arttığı eyaletlerde suç oranlarının düştüğünü göstermektedir.
Bu veriler, meşru müdafaa hakkının ve silah taşıma özgürlüğünün yalnızca bireylerin değil, tüm toplumun güvenliği açısından önemli olduğunu kanıtlamaktadır.

Sonuç: Gerçek Çözüm Nedir?
Suçu önlemenin en etkili yolu, suç işlenmeden önce caydırıcılığı sağlamaktır. Dünyanın her yerinde silah ile ilgili yasalar suçluları engellemek yerine, yasalara uyan bireyleri savunmasız bırakmaktadır.
Tarih boyunca bireyin yaşam hakkı, kendini savunma hakkını da içinde barındırmıştır. İnsan doğası gereği, güvenlik ve özgürlük arasında bir denge kurmak zorundadır. Bireyin kendini ve sevdiklerini koruma hakkı, sadece kişisel bir tercih değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.
Meşru müdafaa hakkı, yalnızca bireyin kendisini savunmasını değil, toplumun genel güvenliğine katkıda bulunmasını da sağlar. Silah sahibi bireyler, kendilerini tehditlere karşı korurken, aynı zamanda suçun caydırılmasına da katkıda bulunurlar. Suçluların en büyük avantajı, savunmasız kurbanlardır. Silahsızlanmış bir toplum, yalnızca kanunlara uyan bireyleri güçsüz kılarken, suçlulara fırsat alanı yaratır.
Bu nedenle:
Yasal silah sahiplerinin düzenli eğitim alması ve kendilerini geliştirmesi gerekmektedir.
Silah taşıyan bireyler yalnızca kendilerini değil, çevrelerindeki insanları da koruma sorumluluğunu üstlenmektedir! Bu sorumluluğun sınırı hukuki bağlamda kolluk güçlerinin görev alanına taşmaz!
Silahların yasaklanması yerine, suçun önlenmesine ve güvenlik güçlerinin daha etkin çalışmasına odaklanılmalıdır.
Sonuç olarak, bireyin kendini savunma hakkı, güvenlik ve özgürlüğün dengesini sağlayan temel taşlardan biridir. Gerçek güvenlik, bireylerin devlete bağımlı hale gelmesiyle değil, bilinçli ve sorumlu vatandaşların kendilerini savunma iradesiyle sağlanır. Özgürlük ve güvenlik bir bütündür ve biri diğerinin yokluğu pahasına var olamaz.
Sözün Özü:
Unutmayalım ki, suçun engellenmesinde en temel ve kalıcı çözüm, suçun işlenmeden önce önlenmesi ve kontrol edilmesidir.Bu bağlamda gözden kaçırılmaması gereken bir diğer önemli husus da, ateşli silah sahibi bireylerin mutlaka periyodik eğitimler alması ve tatbikatlar yapması gerektiğidir. Taşıdıkları ya da sahip oldukları silahları güvenli ve etkili bir şekilde kullanabilme yetkinliğine sahip olmaları, hem kendilerinin hem de çevrelerinin güvenliği açısından hayati önem taşımaktadı
Yazar:
Dr. Selçuk Aksak
Atıcılık Sporları Eğitmeni
IDPA CSO, Gunsmith
Burkut Academy
Kaynaklar:
FBI Crime Statistics Report, 2020
CDC Firearm-Related Injury and Death Report, 2013
National Crime Victimization Survey (NCVS), 2022
Harvard University Criminology Research, 2021
Crime Prevention Research Center (CPRC) Gun-Free Zones Study, 2022
Heritage Foundation Self-Defense Statistics, 2021
John R. Lott Jr., More Guns, Less Crime, 3. Baskı
UK Home Office Crime Statistics, 2018
Australian Bureau of Statistics Crime Report, 2001
Yazınız, meşru müdafaa kavramının hukuki çerçevesini net bir şekilde ortaya koyuyor; ancak insanın stres altında ‘orantılı güç’ sınırını koruması pratikte her zaman kolay değil. Tam da bu yüzden, IDPA gibi senaryo bazlı, savunma ağırlıklı atış disiplinleri önem kazanıyor. Gerçek hayata yakın koşullarda, anlık karar verme ve stres yönetimi becerileri geliştirilebilir. Ama yine de şu tartışma devam ediyor: Bu tür sportif çalışmalar, gerçekten hukuki yönden aranan ‘orantılı savunma’ kriterini sağlamaya yardımcı oluyor mu, yoksa bazen ‘gereğinden fazla güç kullanımını’ da normalleştirebilir mi? Bence, hem yasal sınırları iyi bilen hem de bu spor disiplini içinde yetişen atıcılar, savunma konusunda daha bilinçli hareket edebilir.